İstanbul, büyüleyici tarihi, kültürel zenginlikleri ve dinamik yapısıyla dünyanın en gözde şehirlerinden biri. Ancak, bu metropol aynı zamanda çok katmanlı bir kentsel dönüşüm sürecinin ortasında bulunuyor. Kentsel dönüşüm, 1980'lerden bu yana önemli bir gündem maddesi haline geldi ve özellikle 1999 depreminden sonra bu konu daha da acımasız bir şekilde ortaya çıktı. Yaklaşık 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul, hem fiziki hem de sosyal açıdan büyük bir değişim yaşıyor. Ancak, bu dönüşüm süreci beklenenin aksine karmaşık hâl almış durumda. Şimdi, İstanbul'un kentsel dönüşüm çıkmazı ne anlama geliyor?
Kentsel dönüşüm projelerinin kökeni, uzun yıllardır İstanbul’un inşaat sektöründeki hızlı büyümeye dayanıyor. Özellikle 2000'li yılların başında, devletin verdiği teşvikler ve özel sektör yatırımları sayesinde birçok bölgede büyük projeler başlamıştı. Ancak, bu projeler genellikle görünüşte güzel olsalar da, derin sosyal ve ekonomik etkilere sahip. Kentsel dönüşüm genellikle onarıma ihtiyaç duyan yapılar ve bölgeler için umut olarak sunulsa da, çoğu zaman mevcut halk için sürgün ve yerinden edilme riski taşımaktadır. Eski ve depreme dayanıksız binaların yerini modern konut projeleri alırken, birçok insan bu süreçte evlerinden ve mahallelerinden olmakta ve yeni projelerin yaratacağı sosyal doku sorunları göz ardı edilmektedir.
İstanbul'daki kentsel dönüşüm, pek çok zorlukla beraber gelmektedir. Bu zorluklar arasında en önemlisi, yerelden gelen tepkiler ve sonuç olarak toplumun kentsel dönüşüme olan güvensizliğidir. Süreç, çoğu zaman şeffaflıktan uzak bir şekilde yürütülüyor. Toplumun, bu projelerin nasıl geliştirileceği hakkında bir sözü olmaması, kentsel dönüşüm süreçlerine olan itimadı sarsmaktadır. Ayrıca, özellikle düşük gelirli ailelerin ve kiracıların durumları, dönüşüm projeleriyle daha da zorlaşmaktadır. Onlara ait olan mülklerin değeri yükselirken, mevcut evlerinde kalma şansları azalıyor. İstanbul’un kentsel dönüşümü üzerine yapılan tartışmalar, çoğu zaman sadece binaların yenilenmesi üzerine yoğunlaşsa da, aslında bu süreç çok daha derin sosyal dinamikleri barındırmaktadır. Kentsel dönüşüm yalnızca fiziksel bir dönüşüm değil, aynı zamanda sosyal dengeleri, mahalle kültürlerini ve toplumsal yapıyı etkileyen bir süreci temsil ediyor. Kentsel dönüşüm planlama süreçlerinde, toplulukların algısı ve ihtiyaçlarının daha fazla dikkate alınması gerekmekte. Her kente özgü dinamiklerin anlaşılması, İstanbul'un kentsel dönüşüm süreçlerinin daha başarılı olmasına yardımcı olabilir. Sonuç olarak, İstanbul’un kentsel dönüşüm çıkmazı sadece bir imar meselesi değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun. Bu süreçte, hem devletin hem de yerel yönetimlerin şeffaf ve katılımcı bir yaklaşım benimsemesi, huzurlu ve sürdürülebilir bir kent yaşamı için elzemdir. Kentsel dönüşüm projeleri, geride bıraktıkları toplumsal hasarı onarmadan önce, sadece binalara odaklanmamalıdır. İstanbul'da yaşayanların ihtiyacı olan şey, daha iyi bir yaşam alanı değil, bu yaşam alanlarının bir parçası olma hakkıdır. Bu dönüşümün, sadece binaları değil, aynı zamanda insanları da dönüştürmesi gerekmektedir.