Türkiye’nin en yoğun nüfuslu ve en stratejik noktalarından biri olan Marmara Bölgesi, 30 Ekim 2023 tarihinde meydana gelen bir depremle sarsıldı. Depremin merkez üssü Marmara Denizi olarak belirtilirken, sarsıntılar İstanbul’dan Uşak’a kadar birçok ilde hissedildi. Yerel saatle 15:34'te gerçekleşen depremin büyüklüğü 5.8 olarak duyuruldu. Deprem anı, birçok insan için korku dolu anlar yaşattı ve sosyal medyada yayılan videolarla panik anları paylaşıldı. Acil durum ekipleri hemen harekete geçerek değerlendirmeler yaparken, yaşanan şokun ardından duyulan endişe, Marmara halkının üzerinde büyük bir etki yarattı.
İstanbul’da yoğun nüfusun sarsıntıyı daha şiddetli hissetmesi, havaalanları ve limanlarda güvenlik önlemlerinin artırılmasına neden oldu. Birçok vatandaş, panikle evlerinden dışarı çıktı. Sosyal medya kullanıcıları, depremin hissedildiği anı paylaşırken 'Ne yapmalıyız?' sorusunu gündeme getirdi. İstanbul’un birçok semtinde binalarda herhangi bir hasar olup olmadığına dair araştırmalar yapıldı. Marmara’yı sarsan bu deprem, uzun süreli tartışmalara ve incelemelere yol açtı. Uzmanlar, depremin büyüklüğünün başlı başına bir risk olmadığını, asıl tehlikenin binaların dayanıklılığı olduğunu vurguladılar.
Marmara Bölgesi’nde sık sık meydana gelen depremler, yerel yönetimlerin ve devlet otoritelerinin bu konuda alacağı önlemleri daha da önemli hale getiriyor. Uzmanlar, toplumun deprem hakkında bilinçlendirilmesi gerektiğini belirtirken, binaların güçlendirilmesi yönünde uyarılarda bulundular. Okullarda, iş yerlerinde ve yerleşim alanlarında deprem tatbikatlarının artırılması, bu tür durumlara karşı sağlıklı bir hazırlık yapılmasını sağlayabilir. Ayrıca, deprem sigortası gibi finansal koruma yöntemleri de bireylerin ve ailelerin olası kayıplarını azaltmak için kritik öneme sahip.
Geçmişte yaşanan büyük depremler, Türkiye'nin yapılaşma politikalarını gözden geçirmesine neden olmuştu. Bu depremler, ülkenin büyük bölümünü etkileyen bir gerçeklik olarak karşımızda dururken, düzenlenen seminerler, paneller ve eğitim programları ile halkın bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiği daha da belirginleşiyor. Yerel yönetimlerin, depo öncesi ve sonrası iletişim ağlarını güçlendirmesi ve acil durum yönetimi planlarını gözden geçirmesi, ihtiyaç duyulabilecek tüm kaynakların etkili bir şekilde kullanılmasını sağlamak adına hayati önem taşıyor.
30 Ekim’deki deprem, bize bir kez daha hatırlattı ki; hazırlık ve bilinçlenme, can ve mal güvenliğini sağlamak için şart. Depremler, ne yazık ki Türkiye'nin coğrafyasıyla bir gerçekti. Bu yüzden hazırlık çalışmalarının yalnızca olayın ardından değil, sürekli bir şekilde var olması gerekiyor. Birkaç saat içinde yaşanan değişimler, acil durum yönetim sistemimizin ne denli güçlü ve etkili olması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Doğanın gücü karşısında insanlık her zaman savunmasız olabilir; bu yüzden, depremlere karşı koymak için yollar aramak ve bu konuda teknoloji ve bilim alanında ilerlemeler kaydetmek, hem bireylerin hem de toplulukların sorumluluğudur. Bugün, Marmara'daki depremin verdiği şokla bir kez daha yüzleşen toplumumuz, her bir bireyin bu konudaki farkındalığını artırarak birlikte daha güvenilir bir geleceğe adım atma cesaretini göstermelidir.